İllaki bir sosyal medya videosunda bu konu hakkında sıkça konuşan Avrupalıları görmüşüzdür. Avrupa ülkelerine çok tuhaf gelen bu durum, aslında Amerikalılar için ekmek teknesi. Peki bu alışkanlık; işverenlerin, çalışanlarına daha az para vermesi için mi tasarlanmış; yoksa bu kültür, cömertliğin göstergesi mi?
Bugün ele aldığımız bu konuda aslında kapitalizmin Amerika’yı nasıl vurduğunu daha net göreceğiz, taşı sıkıp suyunu çıkarmak deyimi tam da bu durum için Amerika’da geçerli. Türlü türlü kurnazlıklar yapan işverenler, üstüne üstlük neredeyse müşterilerden zorla bahşiş koparmak için çalışanlarını mecbur ediyor.
İlk önce bu kültürün nasıl başladığına bakmakta fayda var: Amerikan hükûmeti, en başından beri bu konuda işvereni destekler konumda.
1960’ta Amerikan kongresi, işçilerin bahşiş alması dahilinde işverene asgari ücretinin altında ödeme yapabilme yetkisi vermiş. Bunu fırsat bilen birçok işveren, tip box (bahşiş kutusu) denilen kutuyu dükkânlarına yerleştirerek işçilere bahşiş toplanmasını sağlamış. Yani günün sonunda işçi olarak kârda da çıkabilirsiniz zararda da.
Ancak bu durum tabii ki önceden böyle değildi; hatta bahşiş vermek, 20. yüzyıldan önce Amerika’da kabalık olarak görülüyordu. Ancak tam tersine tam da o zamanlarda Avrupa ülkelerinde bahşiş verme geleneği tıpkı günümüz Amerika’sında olduğu gibi sıkça kullanılıyordu. Peki bu tarihlerden sonra ne değişti de işler tam tersine döndü?
20. yüzyıldan önce Avrupa’yı ziyaret eden Amerikalılar, bahşiş kültüründen sıkça yakınıyorlardı, fakat bu durum tam olarak konaklama işletmelerinde “Amerikan Planı”ndan “Avrupa Planı”na geçilmesiyle değişti. Planları kısaca açıklayacak olursak; Amerika Planı, yiyecek ve içeceklerin otelde konaklama fiyatına dahil olduğu anlamına gelirken, Avrupa Planı tam tersiydi.
Fakat o zamanlarda Amerika konaklama sektörünün çok da büyük olmadığını hatırlatalım. İşverenler; müşterilerin bahşiş vermesi durumunda bunu aşağılayıcı buluyor, sanki daha fazla yemek vermeleri için rüşvet ödüyorlarmış gibi düşünüyorlardı.
Ancak ne zaman ki bu sektör Amerika’da büyümeye başladı, işçinin sırtındaki yük artmaya başlayarak aldığı maaş yetersiz gelmeye başladı. Kısaca, Amerika’da orta sınıf ortaya çıktı.
1920’lerin ortalarına gelindiğinde, Amerika’da bahşiş vermek artık bir norm hâline gelmişti.
Ancak bu sefer de Avrupa ülkeleri tam tersi modele geçiş yaptılar, yani bahşiş modelinden uzaklaşıyorlardı. Bunun yerine bahşiş ücretlerini yemek fiyatlarına dahil edip böylece çalışanlara net bir asgari ücret ödemeye başladılar. Amerika’da günden güne kültürlerinin bir parçası olan bu durum, artık 1960’larda legal hâle gelmişti zaten.
Bugün günümüzde eğer Amerika’ya giderseniz çoğu garsonun veya işçinin sizden bir bahşiş beklediğini açıkça görebilirsiniz. Bu durumdan belli bir kesim -özellikle turistler- doğal olarak epey rahatsız çünkü işverenin az maaş vermesinin suçlusunun kendilerinin olmadığını savunmakta.
Günümüzde Amerikalılar, artık bahşiş vermemenin baskısını omuzlarında hissediyor. Nasıl yani?
Örneğin bir markete gittiniz, günümüzde artık pek çok market zincirinde bulunan akıllı kasayla kendi ürünlerinizi kendiniz geçirdiniz ve ödeme yapmak istediniz. Ödeme esnasında otomatik olarak “bahşiş ekranı” önünüze çıkıyor.
Bazen duygusal sömürülerle, bazen de sanki vermek zorundaymışsınız gibi büyük seçeneklerle önünüze beliren ekran, son zamanlarda Amerikalıların sıkça konuştuğu tartışmalı bir konu.
İnsanlar her ne kadar bu durumdan rahatsız olsa da toplum baskısından kaynaklı bahşiş vermeye devam ediyorlar. Hatta bu durum o kadar absürt noktalara kadar ilerledi ki fırından bir ekmek aldığınızda bile bahşiş vermek zorunda kalabiliyorsunuz. Gıda sektöründe en az %20, barlarda ise içki başına en az 1 dolar bırakmanız isteniyor.
Bu konuyu bir de Amerikalıdan dinleyelim, zira kendisi tam tersini savunuyor:
İnsanların son zamanlarda bahşiş konusunda tartıştığını belirten kadın aslında tam olarak şunu anlatmaya çalışıyor: İnsanlar her ne kadar bahşiş vermek zorunda olmadıklarını söylese de aslında hizmet aldıkları için vermek zorundalar. Yediğini ödemekle, hizmeti ödemek arasında fark var. Yediğini ödersin, hizmete de bahşiş verirsin.
Aslında bu konu oldukça tartışmalı çünkü burada ödemek zorunda olan kişi tam olarak müşteri değil, işveren. Ancak daha önce de belirttiğimiz gibi Amerika’nın kapitalist düzeni maalesef ki herkesi böyle olmaya itiyor. Günün sonunda bu konunun ne kadar etik olup olmadığı ise hâlâ belirsiz.
Peki siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce çalışanlar mı haklı yoksa müşteriler mi? Tarafını seç, yorumlara yaz!
Amerika’nın kültürel farklılıklarına dair diğer içeriklerimiz: