3 bin yıl önce… Dan Kabilesinden bir köylü çift, -Manoah ve eşi- Kudüs yakınlarındaki Zorah’da yaşıyorlar.
Çok istedikleri halde çocukları olmadığı için üzgündürler.
Onlara bir melek görünür.
“Yakında bir bebekleri olacağını” bildirir.
Bu çocuk ailesini sevindirmesinin ötesinde büyük bir misyonu gerçekleştirecektir.
İsrail’in kurtarıcısı olacaktır.
Meleğin bildirdiği müjde gerçekleşir, ailenin bir oğlu olur.
Adını Samson koyarlar.
Manoah ve eşine melek oğullarını Tanrıya hizmet etmek üzere yetiştirmeleri” için talimatlar verir.
“Çocuk hayatı boyunca alkol tüketmekten kaçınacaktır. Hiçbir şekilde ölü bir bedene dokunmayacaktır. Ve en önemlisi, saçları hiçbir zaman kesilmeyecektir.”
Çünkü…
Samson olağan üstü gücünü saçlarından alacaktır. Aile çocuğu, meleğin talimatları doğrultusunda yetiştirir.
Samson olağanüstü bir fiziksel güce erişir. Elleriyle bir aslanı paramparça edebilen, kemikten yapılmış bir silahla yüzlerce düşmanı dağıtan adeta tanrısal bir güce sahiptir.
Fakat önemli bir zaafı vardır; “güzel kadınlar…”
Bu zaafı olağanüstü güçlerini kaybetmesinden ölümüne kadar bir dizi felakete yol açar.
İlk olarak ölümcül düşmanları Filistinlilerden bir kızla beraber olur.
Böylece dini hükümlülüğünü ihlal eder.
Başka bir yanlış daha…
Bir fahişeyle beraber olmak için Gazze’ye gider. İlerleyen yıllarda gene Filistinli bir kız olan güzel Delilah’a aşık olur. Onu kendine gelin seçer.
Samson’un ailesi karşı çıkar ama söz geçiremez.
Samson evlendikten sonra bu kez Delilah’ın kız kardeşi Semadar’a aşık olur.
Delilah bu durumu öğrendiğinde kıskançlıkla ve öfkeyle dolar. Ama duygularını belli etmeden Samson’un yanında kalır.
Bir Filistinli olarak amacı “Samson’un gücünün kaynağını” öğrenmektir.
Türlü cilveler, hilelerle sonunda “Samson’un gücünün saçlarında olduğunu” keşfeder. Uyurken, saçlarını kestiği Samson’u Filistinlilere teslim eder.
Filistinliler Delilah’a “asla kan dökmeyecekleri” sözünü vermişlerdir.
Ama…
Samson’un gözlerini kör ederler.
Bir değirmende prangaya vurarak taş çevirmeye mahkum ederler.
Ayrıca…
Zaman zaman onu tapınağa getirirler.
Ağır işkencelere maruz bırakırlar.
Bu yapılanlara dayanamayan Delilah pişman olur ve “Samson’u hâlâ çok sevdiğini” söyleyerek onu kurtarır.
Ve bir tapınağın ayaklarına getirir.
Samson orada Tanrıya “eski gücünü bir kez daha kazanması” için yakarır.
Dileği kabul edilir.
Saçları biraz uzayınca Tanrı ona eski gücünü geri verir. Samson, Delilah’tan “kendisini tapınağı tutan iki sütun arasına götürmesini” ister.
Sonra…
Ellerini sütunlara dayayarak onları itemeye başlar.
Filistin halkı bu durumu alay ederek izler.
Devasa tapınağı tutan iki sütunu bu kör adam mı yerinden çıkaracaktır?
Ancak…
Filistinlilerin şaşkın bakışları arasında Samson’un Tanrısal güçteki kollarına direnemeyen sütunlar, yerlerinden kopar, tapınak çöker. Filistinliler, Samson ve Delilah bu enkazın altında yok olur.
Bu satırlar Eski Ahit’te “Hakimlerin Vasiyetnamesi” adlı kitabın 14.bölümünde “Manoah ve kısır karısının öyküsünde” anlatılır. Hollywood’da da “Samson & Delilah” adıyla bu olayın filmi yapıldı.
Samson’u Victor Mature, Delilah’ı ise Hedy Lamarr oynuyorlardı.
SAMSON SENDROMU
Kitapları milyonlarca satan, küresel üne sahip İsrail’li yazar Yuval Noah Harari Haarezt gazetesinde bir makale yazdı.
Netanyahu ile Samson arasında paralel kurdu. Hariri’nin makalesinden satırlarla Netanyahu’nun “Samson sendromu…”
7 Ekimden sonra
Netanyahu Gazze’de
savaşın amacı için karar vermek zorunda kaldı.
“Güvenlik” öncelikler listesinin alt sıralarına kaydırılmıştı.
Elbette İsrail’in “Hamas’ı silahsızlandırmak için Gazze’ye girmesi gerektiği” açık gerçektir.
Ancak savaşın uzun vadeli amacı, “İsraillileri yıllarca güvende tutacak istikrarlı bir bölgesel düzen yaratmak” olmalıydı.
Böyle bir düzen ise “İsrail ile batı demokrasileri arasındaki ittifakı güçlendirerek ve ılımlı Arap devletleriyle işbirliğini derinleştirerek” yaratılabilir.
Netanyahu’nun seçtiği savaş hedefi, “bu ittifakları ve ortaklıkları geliştirmek yerine, körü körüne intikam almaktı.”
Eski Ahit’teki “gözsüz Samson” gibi Netanyahu’da sırf “intikam” almak için Gazze’nin çatılarını, Filistinli ve İsrailli herkesin başına yıkmayı seçti.
Samson “intikam alayım. Ve ruhum Filistinlilerle birlikte yok olsun” demişti.
7 Ekimden bu yana pek çok açıdan Samson’a (Şimşon) o kadar çok benzedik ki kibir, körlük, intikam, intihar…
Sırf “ödeşmek” için kendi ruhunun yok olmasına izin veren kibirli kahramanı hatırlamak çok korkutucu.
7 Ekim’in hemen sonrasında Amerika, Fransa başkanları, Almanya şansölyesi, İngiltere başbakanı ve diğer başbakanlar, dışişleri bakanları ve diğer ileri gelenlerin İsrail’i ziyaret ettiğini hatırlayalım.
Desteklerini açıkladılar.
Lafta kalmadı, silahlar gönderildi.
Örneğin sadece Almanya’dan İsrail’e silah ihracatı 10 kat arttı. (İran’ın füze saldırılarına da başta ABD batılı demokratik devletlerin hava ve deniz kuvvetleri destek verdi. G.C)
Ama İsrail hepsinin ellerini ısırdı.
Onları kaybetmekte…
Dünyanın geri kalanıyla ticari, bilimsel ve kültürel bağları, Amerikan silahları ve parası olmayan İsrail’in “Ortadoğu’nun Kuzey Kore’si” haline gelmesi en iyimser senaryodur.
Ancak Hariri’ye göre bu kötücül gidişten akıl yoluna dönüş için hala çok geç sayılmaz.
Ama bu kafayla değil.